Yaşamımın bir kısmını plazada
geçirdikten sonra, teskeremi aldığım gün, özgürlüğe yaklaşan adımlarımı
sayarken, plazanın asansöründe, son düşündüğüm konu buydu, Çıkış kapısına
giderken;
KAÇ KELİME VARDI BENİM LÜGATIM
DA?
Son 2 senemin en fazla 500 kelime
ile devam ettiğini farkettim. Bunu düşünmeme sebepse, vedalaşma sahneleri
oldu. Farklı duyguları yaşasakda tüm iş arkadaşlarımla, aynı dialoğu
ezberlemiş gibi, aynı kelimeler ile ifade etmek zorundaydık hissettiklerimizi.
Giden olmamın verdiği
heyacanla ben, 10 kelimelik cümle kalıplarımda sadece kelimelerin yerlerini
değiştirerek 30 farklı alternatif oluşturabilmiştim.
YA KALANLAR?
Onlar da kendilerince 10
kelimeyi geçmeyen cümler ile karşılık
vermişlerdi vedama.
YOK!
Bu, bizim duygularımızın,
hissettiklerimizin, sevincimizin, burukluğumuzun kelimelerde yer bulmuş hali
değildi. Bu tür sahnelerde, dialoglar en çok 10 kelimeden oluşuyordu PLAZALARDA,
biliyordum! tecrübem vardı! daha önce de görmüştüm! ama genede şaşırmamı
engelleyemedi tecrübe!
O kadar farklı duyguyu nasıl
oldu da, 10 kelime ile anlatabildik hayret ettim! Asansörde yaşadığım paradoks buydu
aslında. Biz hiç mi bir şey yaşamamıştık? O kadar zamanı, anılarımızı,
alışkanlıklarımızı, hislerimizi günde en az birlikte geçirdiğimiz 10 saati, 10
kelime ile nasıl özetleyebilmiştik ve o kadar yaşanmışlık sadece 10 kelime mi
ederdi?
İşsiz olmanın, sabah geç
kalkmanın, kadın programlarını yıllar sonra tekrar seyretmenin heyecanı
geçince, dünya ile iletişme çabama geri döndüm ve tekrar farkettim ki; ben son
2 senedir en fazla 500 kelime ile devam ediyorum yaşamıma! Türkçe’deki, ihtiyacimi
karşılayan kelimeleri seçmiş, yeni bir dil oluşturmuştum. Ya da ben artık PLAZACA
konuşabiliyordum sadece!
Şanslı görmelimiydim kendi
mi? Bilemiyorum!
Sosyal dünyanın geneli
kullanmasada bu dili, karnımın acıktığını, uykumun geldiğini, sigara almak
istediğimi anlatabildim ve anlayabildi 3. şahıslar… Bu tür dertlerimi, dilini hiç bilmediğim
Afrika’nın yerlilerine de anlatabilirdim oysaki.
Peki okuduğum o kadar kitap,
kullanmaya fırsat bulamasamda anlamını bildiğim o kadar kelime nereye gitmişti.
Uykumda hırsız mi girmişti kelime hazineme?
SANMIYORUM!
Sonrasında anladım ki,
anlamını bildiğim tüm kelimeler bana küsmüştü! Ve hırçın bir çocuk gibi
saklanıyorlardı, beynimin kıvrımlarında. Dilime dolaşmamak için kaçışıyorlardı…
Onların hepsini yakalayacağım!
SÖZ VERİYORUM KENDİME!
Sonuç mu; aynı dili konuştuğunuz
insanlar yoksa yaşamınızda, anlamını bildiğiniz bütün kelimeler zaman aşımından
düşer hayatınızdan. Kelimeler ile şiddetli geçimsizlikten boşanırsınız tek
celsede. Dilinizi unutursanız, medeniyette, kültürde, ahlakta sizi unutur.
Gelişmeyide, ilerlemeyide ancak Amerikan filmlerinde seyreder, gıpta edersiniz.
KENDİ DİLİNİZE DEĞER VERİN!
NACİZANE TAVSİYEM DE BUDUR…
GÜLÜMSEMEYİ HİÇ UNUTMAYIN!
TÜRKİYE ASGARİ BOYUTLARDA
KARIN TOKLUĞUNUN BEDELİ; BARINACAK BİR ÇATI+ACİL İHTİYAÇLAR.
GÜLÜMSEMEKSE KENDİNE YAPTIĞIN EN GÜZEL YATIRIM, EDERİ MAKSİMUM…
1 yorum:
plaza'yı çok sevdim gerçekten.. her ne kadar yaşanmışlıklar bi kaç sınırlı cümleye sıkışıp kalsa da getirisi güzel olmuş bence.. haybeden gerçek üstü kalmamış yaşananlar.. tam da gerçek yakalanmış işte.. e devam o zaman (:
Yorum Gönder