4 Mart 2012 Pazar

PLAZACA’NIN KELİME SAYISI KAÇTIR?



Yaşamımın bir kısmını plazada geçirdikten sonra, teskeremi aldığım gün, özgürlüğe yaklaşan adımlarımı sayarken, plazanın asansöründe, son düşündüğüm konu buydu, Çıkış kapısına giderken;

KAÇ KELİME VARDI BENİM LÜGATIM DA?

Son 2 senemin en fazla 500 kelime ile devam ettiğini farkettim. Bunu düşünmeme sebepse, vedalaşma sahneleri oldu. Farklı duyguları yaşasakda tüm iş arkadaşlarımla, aynı dialoğu ezberlemiş gibi, aynı kelimeler ile ifade etmek zorundaydık  hissettiklerimizi.

Giden olmamın verdiği heyacanla ben, 10 kelimelik cümle kalıplarımda sadece kelimelerin yerlerini değiştirerek 30 farklı alternatif oluşturabilmiştim.
YA KALANLAR?
Onlar da kendilerince 10 kelimeyi geçmeyen cümler ile karşılık vermişlerdi vedama.
YOK!
Bu, bizim duygularımızın, hissettiklerimizin, sevincimizin, burukluğumuzun kelimelerde yer bulmuş hali değildi. Bu tür sahnelerde, dialoglar en çok 10 kelimeden oluşuyordu PLAZALARDA, biliyordum! tecrübem vardı! daha önce de görmüştüm! ama genede şaşırmamı engelleyemedi tecrübe!

O kadar farklı duyguyu nasıl oldu da, 10 kelime ile anlatabildik hayret ettim! Asansörde yaşadığım paradoks buydu aslında. Biz hiç mi bir şey yaşamamıştık? O kadar zamanı, anılarımızı, alışkanlıklarımızı, hislerimizi günde en az birlikte geçirdiğimiz 10 saati, 10 kelime ile nasıl özetleyebilmiştik ve o kadar yaşanmışlık sadece 10 kelime mi ederdi?

İşsiz olmanın, sabah geç kalkmanın, kadın programlarını yıllar sonra tekrar seyretmenin heyecanı geçince, dünya ile iletişme çabama geri döndüm ve tekrar farkettim ki; ben son 2 senedir en fazla 500 kelime ile devam ediyorum yaşamıma! Türkçe’deki, ihtiyacimi karşılayan kelimeleri seçmiş, yeni bir dil oluşturmuştum. Ya da ben artık PLAZACA konuşabiliyordum sadece!
Şanslı görmelimiydim kendi mi? Bilemiyorum!
Sosyal dünyanın geneli kullanmasada bu dili, karnımın acıktığını, uykumun geldiğini, sigara almak istediğimi anlatabildim ve anlayabildi 3. şahıslar…  Bu tür dertlerimi, dilini hiç bilmediğim Afrika’nın yerlilerine de anlatabilirdim oysaki.

Peki okuduğum o kadar kitap, kullanmaya fırsat bulamasamda anlamını bildiğim o kadar kelime nereye gitmişti. Uykumda hırsız mi girmişti kelime hazineme?
SANMIYORUM!
Sonrasında anladım ki, anlamını bildiğim tüm kelimeler bana küsmüştü! Ve hırçın bir çocuk gibi saklanıyorlardı, beynimin kıvrımlarında. Dilime dolaşmamak için kaçışıyorlardı… Onların hepsini yakalayacağım!
SÖZ VERİYORUM KENDİME!
Sonuç mu; aynı dili konuştuğunuz insanlar yoksa yaşamınızda, anlamını bildiğiniz bütün kelimeler zaman aşımından düşer hayatınızdan. Kelimeler ile şiddetli geçimsizlikten boşanırsınız tek celsede. Dilinizi unutursanız, medeniyette, kültürde, ahlakta sizi unutur. Gelişmeyide, ilerlemeyide ancak Amerikan filmlerinde seyreder, gıpta edersiniz.
KENDİ DİLİNİZE DEĞER VERİN! NACİZANE TAVSİYEM DE BUDUR…

GÜLÜMSEMEYİ HİÇ UNUTMAYIN!

TÜRKİYE ASGARİ BOYUTLARDA KARIN TOKLUĞUNUN BEDELİ; BARINACAK BİR ÇATI+ACİL İHTİYAÇLAR.

GÜLÜMSEMEKSE  KENDİNE YAPTIĞIN EN GÜZEL YATIRIM, EDERİ MAKSİMUM…



1 yorum:

ali kılıç dedi ki...

plaza'yı çok sevdim gerçekten.. her ne kadar yaşanmışlıklar bi kaç sınırlı cümleye sıkışıp kalsa da getirisi güzel olmuş bence.. haybeden gerçek üstü kalmamış yaşananlar.. tam da gerçek yakalanmış işte.. e devam o zaman (: